Devletler katında kağıtta, bireyler bazında ise her zaman lafta kalmış bir hayal var hayatımızın bir köşesinde; hani "İnsan Hakları" diye tabir edilen.
Peki nedir İnsan Hakları? Karşındakini ne olursa olsun, kim olursa olsun, insan olarak tanımaktır. Onun insan olarak can güvenliğine, inanç özgürlüğüne, fiziki bütünlüğüne saygı duymaktır. Koşulsuz! Bazen karşındakinden, onun sahip olduğu düşüncelerinden, yaptıklarından nefret bile ediyor olsan, insan olma hakkına sahip olduğunu unutmamaktır. Zor zanaattir vesselam, insan olmayı gerektirir önce zira; "insan hakları"ndan layıkıyla bahsetmek.
Devletlerin ve de devletlülerin elinde oyun hamuru gibi şekilden şekle girmiş olsa da, kati surette `şiddetsiz`dir. bir de Her ne koşulda olursa olsun, Bireylere karşı duygusal veya fiziksel şiddete karşı çıkmalıdır, insan haklarını savunan kişi. Bu anlamda, dünya üzerinde yapılmış insan haklarına en saygılı çabalardan biri, 'Mahatma Gandhi'nin önce Güney Afrika, ardından ise vatanı Hindistan'da gerçekleştirdiği sivil itaatsizlik eylemleridir. Bu eylemler ki, insanca yaşama hakkını, insana yaraşır yolla savunma düsturundan yola çıkmıştır. Her iki ülkede de eylemciler, başlarına gelmeyen zulüm kalmadığı halde insanlıklarını yitirmeden direnmiş, nihayetinde de amaçlarına ulaşmışlardır.
*
Bu akşam "bomba" gibi bir haber düştü ana haber bültenlerine: kanser hastası mahkum 'Güler Zere', uzun bir sürecin ardından affedilmişti. Salıverilecek olmasına sevinenler ve de sevinenlere sinirlenenler olarak ikiye bölündü haberi bilenler şimdi. Sevinenlerin düşündüğü bir yana, sinirlenenlerin düşündükleri belliydi: Güler Zere terör örgütü üyesi idi, muhtemel ki terör örgütü adına cinayet işlemişti... Velhasılı kelam kötülerdendi, tartışmasız! Ancak bunları söyleyenlerin, özellikle de içinde bulunduğumuz dönemde haklı olarak hassaslaşmış olan söyleyenlerin gözden kaçırdığı bir nokta var: dünyanın en korkunç insanı dahi olsa -ki korkunçlukta insanların sınır tanımadığı düşünülecek olursa, bunu belirlemek ne kadar zordur, daha iyi anlaşılır- Güler Zere 'insan' ve insan olarak yaşama hakkına sahip. Zamanında başkalarının bu hakkını elinden aldı mı? belki de. Ancak bir gerçek var ki; devletler her ne kadar kökleriyle övünseler de, aslında her zaman için sadece ama sadece bugünü yaşarlar, bu nedenle ki geçmişte olan biten için kin tutamazlar. Hele ki "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi"ni imzalamış ise!
Kendi içinde ayrıştırılmak istenen bir toplum ise, bu ayrışmanın gerçekleşmesinden korumak istiyorsa kendini, zamanın birinde olanları bir kenara bırakıp; kini, yıllar içinde bir güzel birikmiş öfkesini bir kenara bırakıp doğru olanı yapmaya bakmalıdır. öfkeyle kalkan zararla oturur; iş insan olmaya geldi mi, en bir güzel deyim budur.
Peki nedir İnsan Hakları? Karşındakini ne olursa olsun, kim olursa olsun, insan olarak tanımaktır. Onun insan olarak can güvenliğine, inanç özgürlüğüne, fiziki bütünlüğüne saygı duymaktır. Koşulsuz! Bazen karşındakinden, onun sahip olduğu düşüncelerinden, yaptıklarından nefret bile ediyor olsan, insan olma hakkına sahip olduğunu unutmamaktır. Zor zanaattir vesselam, insan olmayı gerektirir önce zira; "insan hakları"ndan layıkıyla bahsetmek.
Devletlerin ve de devletlülerin elinde oyun hamuru gibi şekilden şekle girmiş olsa da, kati surette `şiddetsiz`dir. bir de Her ne koşulda olursa olsun, Bireylere karşı duygusal veya fiziksel şiddete karşı çıkmalıdır, insan haklarını savunan kişi. Bu anlamda, dünya üzerinde yapılmış insan haklarına en saygılı çabalardan biri, 'Mahatma Gandhi'nin önce Güney Afrika, ardından ise vatanı Hindistan'da gerçekleştirdiği sivil itaatsizlik eylemleridir. Bu eylemler ki, insanca yaşama hakkını, insana yaraşır yolla savunma düsturundan yola çıkmıştır. Her iki ülkede de eylemciler, başlarına gelmeyen zulüm kalmadığı halde insanlıklarını yitirmeden direnmiş, nihayetinde de amaçlarına ulaşmışlardır.
*
Bu akşam "bomba" gibi bir haber düştü ana haber bültenlerine: kanser hastası mahkum 'Güler Zere', uzun bir sürecin ardından affedilmişti. Salıverilecek olmasına sevinenler ve de sevinenlere sinirlenenler olarak ikiye bölündü haberi bilenler şimdi. Sevinenlerin düşündüğü bir yana, sinirlenenlerin düşündükleri belliydi: Güler Zere terör örgütü üyesi idi, muhtemel ki terör örgütü adına cinayet işlemişti... Velhasılı kelam kötülerdendi, tartışmasız! Ancak bunları söyleyenlerin, özellikle de içinde bulunduğumuz dönemde haklı olarak hassaslaşmış olan söyleyenlerin gözden kaçırdığı bir nokta var: dünyanın en korkunç insanı dahi olsa -ki korkunçlukta insanların sınır tanımadığı düşünülecek olursa, bunu belirlemek ne kadar zordur, daha iyi anlaşılır- Güler Zere 'insan' ve insan olarak yaşama hakkına sahip. Zamanında başkalarının bu hakkını elinden aldı mı? belki de. Ancak bir gerçek var ki; devletler her ne kadar kökleriyle övünseler de, aslında her zaman için sadece ama sadece bugünü yaşarlar, bu nedenle ki geçmişte olan biten için kin tutamazlar. Hele ki "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi"ni imzalamış ise!
Kendi içinde ayrıştırılmak istenen bir toplum ise, bu ayrışmanın gerçekleşmesinden korumak istiyorsa kendini, zamanın birinde olanları bir kenara bırakıp; kini, yıllar içinde bir güzel birikmiş öfkesini bir kenara bırakıp doğru olanı yapmaya bakmalıdır. öfkeyle kalkan zararla oturur; iş insan olmaya geldi mi, en bir güzel deyim budur.
Catisma'da yaralanan insanlar nasil olume terk edil(e)miyorsa, Guler Zere olayi da bundan pek de farkli degildir. Ayrica devlet Zere'nin cezasi sirasinda muhtemel olumunden de acikca cekinmistir. Cunku basin bilhassa Taraf bu gune kadar bu tur bir af meselesi uzerine hic gitmedigi kadar gitmis ve gunlerce farkli yazarlar tarafindan olay dile getirilmistir.
YanıtlaSilhttp://news.google.com.tr/news/search?pz=1&cf=all&ned=tr_tr&hl=tr&q=guler+zere
ay ben bu yorumu yeni fark ettim çok ayıp bana! ama söylediklerinde haklısın. bir yandan şu var ki; içinde bulunduğumuz dönemde herhangi bir mahkumun değil de güler zere'nin seçilmesinin tesadüfi olmadığını düşünüyorum -istersen türk paranoyasına sahip olduğumu düşünebilirsin tabii- ancak yine de, işlediği suç ne olursa olsun bir insanı ölüme terk etmemek gerektiğine de yürekten inanıyorum. biz bu insanlara idam cezası vermedik ki!
YanıtlaSilkaldı ki, bir insanın yargı yoluyla cezalandırılması, onun işlediği suçtan ötürü toplumsal bir kin birikmesini engellemek için değil midir biraz da? adalet onun suçunu ve cezasını belirlemişse baytan; ben neden hınç duyayım ki artık ona...