
Kızıla çalan kahverengi boyası, ahşap kafesten kapaklarıyla okulun en havalı eşyasıydı bizim sınıfın kitaplığı. O gün kitaplığımızı kutlamak için hepimiz birer kitap seçip havalı kitaplığımızdan okuduk, bizim için daha yeni yeni anlam kazanmaya başlamış harf denen, kelime denen şifreleri çözmeye çalışarak.
Başka sınıflardan çocuklar duydu o gün birinci sınıfların artık bir kitaplığı olduğunu. Çok kıskandılar bizim havalı kitaplığımızı, onlar çoktan okuma yazmayı çözdükleri halde ne kitapları ne kitaplıkları vardı çünkü. Kitaplarımızı almak istediler okumak için, kıskanıp vermedik birini bile onlara. Bizimdi onlar, başkasının gözünün değmesine bile tahammülümüz yoktu.
Onlar da istediler öğretmenleri bizimki kadar cevval, babaları bizimki kadar deli damarlı olsun. Olmadı. Ne öğretmenleri vardı onların kitap okumalarını umursayacak, ne de anne babaları vardı sırf ders çalışmayla adam olunmayacağını bilecek. Kitaplıkları olmadı onların, kitapları da.
20 yıl önceydi bu anlattıklarım, gelişe gelişe bir hal olup da gelişmekte olandan öteye gidemeyen güzel ülkemde. Sürekli ne kadar değiştiğimizi hep aynı kürsülerden, aynı kelimelerle, aynı tempoyla; aynı umutsuz bakışlara anlatıyordu genelde hiç değişmeyen siyaset insanları. Sürekli değişiyordu ülkem; araba modellerimiz, kıyafet markalarımız değişiyordu; kahve sevdiğini söyleyen insan kahvenin menşeini de anlatmak zorundaydı artık; "Auer" fırınların adı duyulmaz olmuştu ne zamandır, günün modası ankastre mutfak ürünleriydi zira. Eğitim sistemimiz akıl almaz bir hızla sürekli değiştiriliyor, değiştiriliyordu.
Sürekli değişen, değişmeye doymayan ülkemde tek bir şey değişmiyordu: cevval bir öğretmeni, deli damarlı babası olmayan okullar, hala kitap bulamıyordu kendine. Kitap bulamadıkça, değişimden dönüşüme, dönüşümden olduğu yerde dönmeye akıyordu kelimeler; anlattığından fazla bulandırdığı akıllarla.
Bazen de, ilkokula kitaplığı olmayan sınıfın, evinde kitaplığı olan öğrencisi olarak başladığını hatırlayan biri çıkıyordu, bir küçücük duyuruya gözü takıldığı anda. O biri diğer sınıflarla paylaşmadıkları kitaplarını da hatırlıyordu aynı anda, şimdi çocuğu yaşında kalan o çocukların buruk gözlerini de. Dönüp kitaplığına bakıyordu sonra, çoktan odanın bir duvarını işgal etmiş, raflarda yer kalmayınca dolapların üstüne, yatakların altına taşmış kitaplarına bir de. Utanıveriyordu çocukluk kıskançlığından ve anlıyordu, o zaman paylaşmaya kıyamadığı kitapların vebalini, ancak fazlasını vererek atabileceğini yüreğinden. Mutluydu nihayet, 20 yıldır, o küçücük ilanı görene kadar farkına bile varmadan kendiyle beraber ülkenin dört yanına taşıdığı vebalden kendini kurtaracak birilerine ulaştığı için...
*: İlk olarak 11.03.2009 tarihinde, www.itusozluk.com adresinde "diyarbakırlı öğrencileri kitapla buluşturuyoruz" başlığı altında yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder