Medyanın Kadınları: Cosmopolitan Örneğiyle Küçük Bir Değerlendirme

Yaşadığımız toplumda, sürekli ve düzenli olarak medyanın etkisi ve belki de uç bir tabirle saldırısı altındayız. Dinlediğimiz müzikten, izlediğimiz ve “beğendiğimiz” filme, yediğimiz yemekten kullanmak istediğimiz arabaya kadar sürekli olarak bizi bizden iyi tanıyan medyanın kararlarıyla yaşıyoruz. Sokakta yürürken, evimizde televizyon seyrederken, bir doktor muayenehanesinin bekleme odasında dergi karıştırırken, sürekli olarak hayatımızı yönlendiren ve biçimlendiren medyanın etkisi altına giriyoruz.

Hayattaki tüm kararlarımızı etkileyen medya, sadece tüketim nesneleri değil, tüketim nesnesi haline getirdiği bedenlerimiz hakkındaki fikirlerimizi de etkiliyor. En basit anlamda şu anda aklında “ideal beden” fikrine sahip olmayan kadın veya erkek neredeyse yok gibi. Peki, medyanın insan bedenine olan bu düşkünlüğü nereden geliyor, ve bu düşkünlük nasıl bir kadınlık ve erkeklik yaratıyor? İşte tüm bunların cevabını, dünyanın en önemli kadın dergilerinden Cosmopolitan üzerinden tartışacağız. Ancak “Cosmo” dünyasına girmeden önce, temel anlamda beden ve medya ilişkisini irdelemek gerektiğini düşünüyorum.

Haber Değeri Olarak Beden

Hepinizin bildiği üzere, bir olayın haber olarak ele alınmasında, kimi özelliklere sahip olması şartı aranır. Farklı kaynak farklı ayrımlar yapabilse de, temel olarak bu ayrım Zamanlılık, yakınlık, önemlilik, ilginçlik, ilgi çekicilik, nadirlik ve heyecanlılık olarak gerçekleştirebilir. Kabaca açıklayacak olursak beden veya seks içerikli haber ve yayınlar doğrudan “ilgi çekicilik” unsuruyla ilişkilendirilir. Her erişkin ve yetişkin bir cinsel kimliğe sahiptir ve bu bağlamda cinsellik herkes için tartışmasız ilgi konusudur. Tüm dünya için tartışmasız geçerli olan habercilikteki bu bakış açısı, özellikle Türkiye gibi henüz cinselliği ile sağlıklı bir bütünleşme sağlayamamış toplumlarda, sürekli olarak şahit olduğumuz biçimde neredeyse başat karar noktası haline gelmektedir. Hem göstergebilimsel olarak seçilen fotoğraf, hem de habere konu olan kişi ya da kişileri tanımlamada kullanılan sıfatlarla bu durum sürekli olarak karşımıza çıkmaktadır. Tam bu noktada hepimizin hatırlayacağı en dikkat çekici örneklerden biri manken ve oyuncu Gamze Özçelik’in tecavüze uğraması ile ilgili haberlerin veriliş biçimidir. Haberler, Özçelik’in manken olması ve dolayısıyla medyada önemli miktarda “dikkat çekici” fotoğrafının bulunması nedeni ile pek çok kez mağdur olmasına rağmen alt mesaj olarak “sanki zaten istediği buymuş” mesajıyla yayınlanmıştır.

Elbette ki bu, medyada yaşanan en temel ve basit anlamıyla “bedenin ilgi çekicilik malzemesi” olarak kullanımına örnektir. Ancak hiç şüphesiz ki, söz konusu bedenin kullanımı olduğunda, medyanın elinde oldukça yaratıcı kaynaklar bulunmaktadır. Cinsiyete dayalı dergiler ise, bu kaynakların en ilgi çekicilerindendir.

Cinsiyete dayalı dergiler tüketici dergileri sınıfına girmektedir ki hepimizin bildiği üzere tüketici dergileri, reklama dayalı yayın yapan ve dergi aracılığıyla daha fazla tüketim gerçekleştirilmesini sağlamaya çalışan yayınlardır. Kadın ve erkek dergileri olarak kendi içinde temel olarak ayırdığımız bu dergiler (ki her iki kategori de kendi içinde yine farklı ayrım noktalarına sahip bulunmaktadır) cinselliği haberde ilgi çekicilik malzemesi olarak kullanmanın yanı sıra, cinsiyeti yeni baştan yaratan yayınlar olarak ön plana çıkmaktadır. Peki, bu cinsiyetin yeni baştan yaratılmasını nasıl sağlamaktalar? İşte Cosmopolitan üzerinden bir “Ve Medya kadını yarattı” hikayesi...

Cosmopolitan

1886 yılında yayın hayatına ilk başladığı dönemde “birinci sınıf aile dergisi” sloganını tercih eden dergi, kuşkusuz ki o dönemde dünyanın ve kaçınılmaz olarak kadınların yaşayacağı değişimleri hiç hesaba katmamıştı. Ancak yayınlanmaya başlamasından 79 yıl sonra, efsanevi Genel Yayın Yönetmeni Helen Gurley Brown’un etkisiyle derginin uğradığı değişim, derginin günümüzde en çok tartışılan konulardan biri haline gelmesini sağladı. Kadınlara biçki dikiş önerileri verirken Brown’un elinde bir seks dergisi haline dönüşen ve kısa sürede büyük başarı yakalayan dergi, bugün 20’ye yakın dilde yayın yapmakta.

Brown’un Cosmopolitan’ı başta ekonomik özgürlüğü olmak üzere, sosyal ve cinsel özgürlüğünü eline almış, ekonomik ve eğitim seviyesi yüksek “bağımsız” kadınlara hitap ediyordu. 1967 yılında “seks”, 1970 Nisanında ise Orgazm kelimelerini kapağa taşıyarak dünya basın tarihinde bir ilke daha imza atan dergi, şaşkınlıkla karşılanmasına rağmen satış rekorları kırmıştır: çünkü kadınların tabular olmaksızın seksten bahsedebileceği kaynak haline gelmişti.

Tam bu noktada şunu belirtmekte fayda var: Cosmopolitan dergisi, o dönemde şimdilerin aksine feminist grupların eleştirisine maruz kalmak bir yana, ciddi desteğini bulmuştur. Çünkü feminist gruplar her ne şekilde olursa olsun kadınların seksten rahatça bahsedebilmesini (dönemin baskıcı şartlarını ele alırsak) desteklemişlerdir. Ancak derginin yarattığı kadın figürü, gerçekten o dönem savunanların söylediği gibi cinselliğini özgürce konuşabilen ve kendi hayatına hakim bağımsız kadınları mı anlatmakta, yoksa, ters bir bakış açısıyla ataerkil toplumun kadına biçtiği rolleri mi desteklemektedir? Bu bağlamda dergiyi dikkatlice gözden geçirmek yararlı olacaktır.

Haber ve Konu Seçimiyle Cosmopolitan

Cinsiyet dergileri, temel olarak kadın ve erkek dergileri olarak kendi içlerinde ayrılırken, bir başka temel ayrım olarak geleneksel – modern dergi ayrımı bazı kaynaklarca tercih edilmektedir. Bu ayrıma göre geleneksel dergiler kadın ve erkek (fakat özellikle kadın) toplum rollerini olduğu gibi benimser ve onlara uygun yayın yaparken (kadınlar için yemek tarifi, çocuk bakımı, vb) modern dergiler ise kadın ve erkek arasındaki toplumsal cinsiyet ayrımını en azından görünürde en aza indiren dergilerdir. Modern dergilerde kadınlar evlilikten bucak bucak kaçar ve farklı erkeklerle farklı maceralara atılırken, erkekler fazla tüylerinden kurtulmanın çarelerini ararlar.

Kuşkusuz ki modern dergilerde “beden” kullanımı, geleneksel dergilere oranla çok çok farklı ve de çok çok yoğundur. Eğer daha net bir ayrım yapmamız gerekirse, modern dergiler “hedonist” yani hazcıdır. Burada bahsedilen haz olarak yalnızca bedeni algılamak yanlış olacaktır, bu dergilerdeki aktörler hayatın her noktasında kendini merkeze koyan ve önceliği keyif almak olan bireylerdir. Ancak kuşkusuz ana haz aracı bedendir. Hedefi ya da kullanımıyla beden, özellikle de kadın bedeni, cinsiyete yönelik yayın yapan dergilerin satın alımında baskın durumdadır. Cinsiyete yönelik yayın yapan dergilerde haz arayışı salt hazza ulaşma arzusunu simgelemez, aynı zamanda bir araç olarak ortaya çıkar. Okuyucunun sahip olmaya davet edildiği nesneler aracılığıyla hazza ulaşılır.

Cosmopolitan dergisi, işte bu “hedonist” tanımına tam olarak uymaktadır. Brown’un 1965 yılında yarattığı çizgide devam eden dergi, bedensel zevkler başta olmak üzere, tamamen hayatını bireysel zevkleri üzerine kurmuş olan bir kadın profili çizmektedir. Daha önce de belirttiğimiz üzere, Cosmopolitan yola çıkış noktasında özellikle eğitim seviyesi yüksek, ekonomik bağımsızlığını kazanmış “özgür” kadınları hedef almıştır. Bu kadınlar yaşadıkları çevreden ve hatta hayattan bağımsız olarak, kendi mutlulukları peşinde koşmaktadırlar. Verilen haberlerden dergiyle beraber klasikleşmiş testlere kadar sürekli olarak “tek önemli olanın kadının mutluluğu” olduğunu söyleyen mesajlar içermektedir.

Gelin görün ki, tam bu noktada dergi içerik anlamında kendisi ile çelişkiye düşmektedir. Çünkü yaptığı haber ve araştırmalarla sürekli olarak kadının bireysel zevklerini ön plana çıkarması konusunda “slogan atan” dergi, hem haberlerindeki alt mesajlar hem de fotoğraf seçimiyle esasında bunun tersi bir durumu bir mesaj vermektedir. Erotik yayınlarla eşdeğer biçimde cinsellik kadın üzerinden anlatılsa bile aslında “haz alan kadın” değildir, “erkeğe haz veren kadın” önemlidir.

Bu yalnızca haber seçimi değil, fotoğraf seçimiyle de kendini göstermektedir. Dergide kullanılan kadın imajlarına baktığınızda, tüm kadınların alımlı, düzgün fiziğe sahip ve cazibeli kadınlar olduğunu görürüz. Aslında bu noktada Lacan’ın Ayna teorisini hatırlatmakta yarar var:

Ayna evresi, çocuğun altı ile on sekiz aylıkken oluşturduğu, simgesel öncesi imgesel evredir. Henüz bedensel bir bütünlükten yoksun olan bebek, aynada yansıyan imgesini gördüğünde ilk defa kendisini bir bütün olarak algılar. Böylelikle çocuk kendini bu dış imgesinden “tanımaya” başlarken, bir bütünlük olarak hayali bir bütünlük duygusu kazanır.

Çocuk ayna evresinden sonra Oidipus Kompleksi ile birlikte simgesel düzene girer. Bu düzen, erkek cinsel organının biyolojik varlığı ya da yokluğu ile açıklanır. Çünkü fallus penis değil, penisin iktidar ve arzu simgesi olarak temsil edilişidir. Biyolojik sahiplikten çok ataerkil söylemin ürünüdür.

Fallus erkeklerin sahip olduğu şey değil, cinsel farklılığı ve babanın yasasını temsil eden, kadınları da erkekleri de esareti altına alan, zamandan bağımsız simgesel bir düzendir. Bu düzende toplumsal cinsiyet, kadın ile erkek arasındaki anatomik farklılıkların toplumsal, tarihsel ve simgesel olarak yorumlanmasıdır.

Lacan bu düzeni cinsiyet açısından değerlendirirken, tek bir cinsin olduğunu “kadın yoktur” diyerek açıklar. Kadınlar bu düzende nesne gibi yerleştirilmişlerdir. Kadın, birey olarak değil, erkeğe kendini beğendirmek adına var olan, erkek beğendikçe kadın olandır.

Aslında bu yönüyle Cosmopolitan, kendini sürekli dışarıdan seyreden bir kadın yaratmaktadır.

Sonuç yerine...

Bireye, üreme işinde ayrı bir rol veren ve erkekle dişiyi ayırt ettiren yaradılış özelliği olarak tanımlanan biyolojik cinsiyetin tersine toplumsal cinsiyet, kadın ve erkek arasında toplumsal yaşamın oluşturduğu faklılıklardır. Bu farklılıkların nasıl oluştuğu ve doğuştan gelen farklılıkla nasıl bütünleştiği önemli tartışma konuları olsa da, herkesin üzerinde fikir birliği sağladığı şey, toplumsal cinsiyetin oluşturulmasında ve devamlılığında medya kanallarının büyük etkisinin bulunduğudur. Toplumsal cinsiyetlerin yaratılmasında tüm medya kanallarında farklı sorunlarla karşılaşsak bile, ilgi alanımız olan kadın dergilerine baktığımızda, yaratılan farklı bir kadın profili ile karşılaşmaktayız. Bu dergiler, kadın cinselliğini ön plana çıkartarak satışlarını artırmaya çalışmaktadırlar. Neticede kadın ve kadın cinselliği, tüketim ekonomisinin, çıkarları için kullandığı hedef kitleye dönüşmüştür. Bu hedef kitleye gönderilen “harca” mesajı, onu pazarlama malzemesine çevirdiği gibi, cinsiyet kimliğini de yanlış bir tarafa yönlendirmiştir.

Dikkat çeken bir başka nokta kendi kültürümüzün dışında kalan bir batılı yaşam anlayışının Cosmopolitan türü dergilerde benimsenmesidir. Yalnızca dergilerde değil, tüm kitle iletişim araçlarında kadın imajlarının kurulma biçimleri batı egemenliğindeki evrensel medya kodlarına son derece uygundur. Bu durum toplumsal yaşantıları kendi gerçekliğinden kopartmaktadır.

Esas olarak kapitalist üretim anlayışı, toplumsal değer yargılarına uygun kadın ve erkek imgelerine göre üretim yapmaktadır. Bu bağlamda kitle iletişim araçları, var olan feodal değerleri olduğu gibi kabul ederek, sorgulamadan yeniden üreterek, erkek egemen ideolojinin toplumda sürmesine katkıda bulunmaktadır. İncelediğimiz Cosmopolitan dergisi de, her ne kadar Türk geleneksel yaşamında tanımlanan kadından çok farklı bir imaj çizse de, (bağımsız, çok eşli bir cinsel hayat...) aslında bağımsızlığını savunduğu kadın cinselliğini daha erkek odaklı olarak ele alarak bu toplumsal kodların devamına yardımcı olmaktadır. Cosmopolitan kadınları güzel görünmelidir, bu güzellik modern yaşamın kabul ettiği güzellik anlayışına uygun olarak ince yapılı olmaktır; güzellik için gerekli olan cilt saç bakımı vs. ihmal edilmemelider. Giyim tarzı kadınsı ve fetiş sınırında ilgi çekici olmalıdır. Tıpkı Lacan’ın Ayna Teorisinde anlattığı gibi kendini sürekli olarak çevresiyle ve çevreden gelen etkilerle inceleyen ve yergılayan bir kadın oluşturulmaktadır.

Sanırım Cosmopolitan ve benzeri dergilerin yarattığı kadın imgesi için son söz olarak, Berger’in “Görme Biçimleri” adlı kitabında söylediği şu sözlere dikkat vermek gerekmektedir:

“Kadın olarak doğmak, erkeklerin mülkiyetinde olan özel, çevrelenmiş bir yerde doğmak demektir. Kadınların toplumsal kişilikleri, böylesine sınırlı, böylesine koşullandırılmış bir yerde yaşayabilme ustalıklarından dolayı gelişmiştir. Ne var ki bu, kadının öz varlığının ikiye bölünmesi pahasına olmuştur. Kadın hiç durmadan kendisini seyretmek zorundadır. Hemen hemen her zaman kendi imgesiyle birlikte dolaşır. Birr odada yürürken ya da babasının ölüsünün başucunda ağlarken bile ister istemez kendisini yürürken ya da ağlarken görür. Çocukluğunun ilk yıllarından başlayarak hep kendi kendini gözlemesi, ubun gerekli olduğu öğretilmiştir ona.”

“Böylece kadın içindeki gözleyen ve gözlenen kişilikleri, kadın olarak onun kimliğini oluşturan ama birbirinden ayrı iki öğe olarak görmeye başlar.”

“Kadın olduğu ve yaptığı her şeyi gözlemek zorundadır. Erkeklere nasıl göründüğü, onun yaşamında başarı sayılan şey açısından son derece önemlidir. Kendi varlığını algılayışı, kendisi olarak bir başkası tarafından beğenilme duygusuyla tamamlanır.”

Yararlanılan Kaynaklar:

John Berger – Görme Biçimleri (Metis yayınları)

Erkan Yüksel, Halil İbrahim Gürcan – Haber Toplama ve Yazma(Tablet Yayınları)

R. W. Cornell – Toplumsal Cinsiyet ve İktidar (Ayrıntı Yayınları)

Editör: Dilek İmançer – Medya ve Kadın (Ebabil Yayınları)

Beatrice Faust – Kadınlar, Seks ve Pornografi (Yaprak Yayınları)

Özge Kaçar – Toplumsal Cinsiyet ve Kadının Konumu, Türkiye’deki Yakın Zamanlardaki Değişimi Anlamak ( Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi)

Sırma Oya Tekvar – Dergi Reklamlarında Toplumsal Cinsiyet Göstergeleri: FHM ve Cosmopolitan Reklamlarının Kaşılaştırmalı Göstergebilimsel Çözümlemesi (Yayınlanmamış yüksek Lisans Tezi)

2 yorum:

  1. kapitalist sistemin kadının feodalizmdeki yerini-kapalı yaşamını yıkarak bir özgürleşme sağlamadığı, başka bir erkeğe bağlanma(erkeğin begenisine hizmet eden kadın) imajını yeniden ürettiğini etkili bir şekilde anlatmıssın.
    biyolojik-toplumsal cinsiyet ayrımı,kadının bedeni üzerinden süren pazarlamanın feminist harekete bir soluk taşımadıgı üzerine anlatımlar da güzeldi.
    emeğine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. çok teşekkür ederim, benim de üzerinde gerçekten çalıştığım ve zevkle hazırladığım bir yazıydı bu.

    ne yapayım elimde değil, medyanın sahtekarlıklarını anlatmayı seviyorum!

    YanıtlaSil